22 Mayıs 2015 Cuma

102 Ödüllü Anlamlı Kısa Film (İzlemeyen Pişman Olur!) yada el Empleo-The Employment


 İlk yazımız olması mahiyeti ile hepinizi canı gönülden selamlarım..

 İlk yazı hangi kısa film üzerine olsun diye düşündük, taşındık falan derken bir kısa film bulamadık. Ben ilkleri Melies ile yapmayı severim. Malumunuz şuanda bunca şeyle uğraşıyorsak, sinema da hayal gücümüzü kullanmamız gerektiğini düşünüyorsak hepsinin babası Melies'tir. Lumier kardeşler, evet bir devrim yapmışlar. Kamera diyebileceğimiz bir aleti icad etmişler. Ancak yaptıkları şey dokumanter tarzı işlerdi. İşte "Trenin gara girişi", "Adamın domatesleri sulaması" falan gibi şeyler. Ancak hayal gücümüzü bu işe sokan ve üstüne buda yetmezmiş gibi kamera ile yapılabilecek hileleri bularak insanlara ilk görsel efektleri sunan Melies benim gözümde sinemanın babasıdır. Melies'e inşallah bir sonraki yazımızda yer veririz. Şimdi asıl konumuza dönelim.

Bilindiği üzere kısa filmler aslında bağımsız sinema diyebileceğimiz şeyin neredeyse tek örnekleri, iş uzun metraja dönünce yok yapımcı revizesi, yok para yetmedi şurdan kıs, yok seyirciyi  küstürmeyelim, festival jürisine kendimizi beğendirelim derken bağımsız özgür bir film çekmek çok zor oluyor. Ama kısa film öyle mi, bambaşka :) İster telefonla çek, ister 1 dakika çek, ister 5 liraya çek ama çek yani önemli olan tek şey bu, hikaye örgüsü için belirli kalıplar yok, yık kuralları!  Ama bu konuya da sonra geleceğiz...

Şimdi sizlere El Empleo kısa canlandırma filminden bahsetmek istiyorum. Öncelikle film distopik bir dünyada geçiyor. Filmi ilk açtığınızda böyle yazılar var.  İşte yapımcı şirketin bir amblemi, birde filmi çekmek için fon aldıkları kuruluşun adı sanırım. Neyse bu çok önemli değil ben direk filme giriyorum.  Fade in bir saatin tik tokları eşliğinde ve  mus mutlu bir surat ile açılıyor. Hemde film boyunca hiç göremeyeceğiniz bir gülümseme ile sonra bir bakıyorsunuz ki aslında bu mutlu biri değilmiş. Neymiş? Saatin üzerindeki bir resimmiş. Neyse saat 7 çeyreği geçiyor ve alarm çalıyor. Hizmet sektöründe çalışan biri için ideal bir saat ve anlamadığım bir şey film boyunca hizmet ettiği halde mekanik olan tek şey saat. Burda adamlar bize ne anlatmak istemiş ben anlamadım. Neyse adamımız yatağından doğruluyor kalkıp odasının ışığını açmaya gidiyor. Ancak ilk defa izleyici olarak burada dumura uğruyoruz. Işığın ayaklığı yerinde kravatlı bir adam var. Bundan sonrasını merakla izlmeye koyulası geliyor insanın ama öncesinde şunu söylemek istiyorum ışık yandığı esnada karakterin ters ışıkta kalması animasyona gerçeklik katmış. İnce ve güzel bir detay olmuş. Banyoda sıkıcı bir traş sahnesinden sonra adamımız kahvaltı sofrasına geçer. Geçerkende mutfağın kapısının yanında anasının fotoğrafını görürüz. Buda bize bu arkadaşın bir insan oğlu olduğunu gösterir. Ancak sofraya geldiğinde yine bir şok yaşarız. Masa ve sandalyelerde insandır. Artık filmin yavaş yavaş neyi anlatmaya çalıştığını anlıyoruz. Dekordaki solmuş saksı bitkiside içinde bulunulan dünyanın canlılığı nasıl soldurduğunu ve buradaki insanlarında ondan farksız olduğunu kısa ve öz bir şekilde anlatmış.  Adamımız askı kadından çantasını vs. alıp dışarı çıkar. Neyseki dışarıda normal bir iki insan görürüz. Ancak onlar arasında hiç bir konuşma ve dialog olmaz. Tek duyduğumuz ses bir hava sesi ve mekanikleşmiş foleyler adım sesleri kapı sesleri vs. Adamımız bir taksi çevirir ve taksi niyetine bir abinin sırtına binip işe gider. Yoldaki trafik lambaları bile insandır.  Film henüz 3 dakika olmuştur ama Nolur Allah'ım bitsin bu çile demekteyizdir ki bu film içinde tam olması gereken şeyin bu olduğunu film bittikten sonra anlayacağızdır. Adam iş yerine gelir kapıda kapı gibi diye tabir edeceğimiz 4 tane abi vardır. He! bu arada yine kafama takıldı. Abi yolda saate bakar. Her şeyin yerinde bir insan varken sadece saat hala saattir. Neyse abiyle beraber asansöre üç kişi biner ve sonunda aralarında bir sohbet başlar. Makara kukara eğlenirler falan diycem ama yok abi sıkıntıdan patladım onlarla da iki kelam etmedi. Bari Burcu hanıma şirkette öğle yemeğinde ne var onu sor dimi? Yok distopizmin anasını ağlatmışlar filmde konuşmuyorlar. Bu arada asansörün çalışma stilide bulunduğumuz dünyadaki obozite hastalığına bir gönderme gibi bu kiloların tek yararı bu tarz işlerdir demeye getirmiş sanırım sevgili yönetmen. Neyse adamımız şirkete gelir. Evdeki askılık olan abla aynı şekilde burada abinin dolabında da askılık olarak çalışır. Belki aynı olmasının bir anlamı yoktur. Bana farklı bir karakter tasarlamaya da üşenmiş olabilirler gibi geldi. Abi burada ablanın yüzünü paltosuyla örter ve dolabı kapatır. Buraya kadar vay be ne adammış dedim. Herkes buna hizmet ediyor. Ama niye mutlu değil bu adam, hoş yaptığı iyi bir şey değil ama sonuçta bunları yapıyorsa mutlu olması lazım, ama yok film boyunca suratsız birini izliyoruz. Demek ki buna birileri bunu zorla yaptırıyor diye düşünürken abi bir odanın kapısının önüne gelir ve yere yüz üstü yatarak kendinden çok daha üstün birinin paspası olur. Yüzü gözükmeyen biri gelir abinin üstüne çıkar ayaklarının altını siler ve içeri girer.  Vayy bee dedirten o anı yaşamışsınızdır sizde izledikten sonra. Buna şu video ile karşılık vermek istiyorum. Bunlar pirimci pirimci diyesi geliyor insanın...
Filmin teknik özelliklerine bakacak olursak ışıkları gayet başarılıydı. Onun dışında karakterlerin haraketlerinde çok fazla sırıtan bir durum yoktu ki olması gereken kıvamdaydı bence, tasarımlar şahaneydi. Kamera haraketlerini çok beğenmedim biraz daha yavaş olabilirdi. Bir anda film izliyor havasından çıkarıp çizgi film izlediğini hissettiriyor insana, renkleri çok hoştu sanat ise estetikten uzak bir toplumu çok çok iyi yansıtıyordu. İnsanların biricikliği ölmüş sadece gerekli olan eşyalar var. Süs bitkilerine bile yer yok.  Zevksiz bir dünya gerçekten, seslerle ilgili görüşümü zaten yukarıda paylaştım. Bu arada film atmosferi gereği çok uzak bir zamandan bahsetmiyor. Teknolojik aletler veya işte ileride böyle olacak gibi bir söylem değil tam tamına bu zamanı kast ettiğini göstermeye çalışmış. Film bitip jenerik aktıktan sonra filmin en başındaki ışık olan abi sonun da sisteme karşı geliyor ve kafasındaki abajuru yere fırlatıp odayı terk ediyor. Helal sana şampiyon! Tüm bunlara ek olarakta filmde gördüğümüz bütün mesleklerde aktif olan görevleri erkekler askılık, masa ayağı gibi pasif görevleri ise kadınlar yapmaktadır. Filmin ismide gerçekten çok uygun ve güzel bir isim olmuş.

Sonuç; filmde gördüğümüz tüm insanlar modern dünyanın birer kölesi olmuş ve kapitalizmin boyunduruğu altında sıfır duygu ve fikir ile yaşıyorlar ve kapitalizm onları birer eşyaya çeviriyor.  Fark ettiyseniz filmde sevgili ve karı koca diyebileceğimiz kimse yok, aşk ve sevgi yok, herkes yalnızlaştırılmış. Bir çarkın içinde masa, sandalye ve paspas olarak istihdam ettirilmiş bir şekilde kapitalizmin gerekliliklerini yerine getiriyor.

Son olarak buradan bir ricada bulunmak istiyorum. Tüm bu youtube kanalı olan kardeşlerim, romalılar... Artık şu kısa filmleri beyin yakan kısa film, ödüllü kısa film diye paylaşmayın, ilk film olarak bu filmi seçmemdeki amaç aslında birazda youtube'da bu isim kirliliğine değinmek istememdi. 102 ödüllü kısa film artık işin ne raddelere uzandığını gösteriyor.  13 dalda oscar almış kısa film gördüm ben, lütfen yapmayın insan gibi adını yazın şu filmlerin. 

NOT: Eğer doğruysa film 77 tane uluslararası ödül 140 gösterim yapmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder